yolumuz Muhammed (S.A.V)
  RAMAZAN-I ŞERİF
 
Receb ve Şaban aylarını geride bırakırken Ramazan-ı şerif bütün heyecanıyla bizleri sarmaya başladı. Receb ayının girişinden itibaren “Allahım bizi ona ulaştır” diye niyaz ettiğimiz Ramazan ayı, nihayet gölgesini üzerimize düşürdü ve kendisini muntazır sineleri rahmeti ve bereketiyle kucaklamaya başladı. Şu anda bütün müslümanlar onu bekliyor, heyecanlarıyla ona davetiyeler sunuyor ve bir ayı en bereketli şekilde geçirmenin planlarını yapıyor. Kimileri kutsal topraklarda ona merhaba diyebilmenin heyacınını yaşarken kimileri de gönüllerini ona hazır etmenin peşinde koşturuyor. Bütün sineler yumuşamış, duygular incelmiş, hisler lebrîz edilmiş bir halde; Mecnun’un Leyla beklentisini aşkın bir şekilde Ümmet-i Muhammed şimdilerde onu bekliyor, bekliyor zira, derdini-tasasını bitirip günahlardan arınacağı günler geliyor.

Ramazan ayı çok bereketleri içinde barındıran ve insanı rahmete, mağfirete mazhar kılan bir aydır. 
O, orucuyla insanı samediyet tecellilerine büründürürken, teravihiyle onun kurbiyetini artırır; mukâbelesiyle Cenâb-ı Hakk’la mükâleme yolları açarken, hayır-hasenâtı teşvikiyle de toplumda kardeşlik ortamını oluşturur. Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) Ramazan ayı girmeden bir-iki gün önce ashâb-ı kirâm efendilerimize şöyle bir hutbe îrâd ederdi:
Alıntı:
“Ey insanlar! Çok büyük ve bereketli bir ay gölgesini üzerinizde hissettirmeye başladı. Bu ayda öyle bir gün var ki bin aydan daha hayırlıdır. Cenab-ı Hakk bu ayda orucu farz kılmış, gece ibadetinin de nafile olarak edâ edilmesini istemiştir. Bu ayda hayır-hasenât adına bir nafile ibadet yapan sâir aylarda bir farzı yapmış gibi olur; bir farz ibadeti yapan da sâir aylarda yetmiş farzı edâ etmiş gibi olur. Bu ay sabır ayıdır ve sabrın mükâfâtı da cennettir. Bu ayda müminin rızkı ziyadelenir, bir oruçluya iftar yaptıran cehennemden âzâd olur, günahları bağışlanır ve oruçlunun sevabını da aynen kazanır. Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâd olmaktır. Bu ayda işçilerinin mesuliyetini hafifleteni Allah da mağfiretiyle yarlığar. Bu ayda şu dört hasleti çokça yapın: Bunlardan ikisi Rabbinizi razı edebileceğiniz haslet, diğer ikisi de sizin müstağni davranamayacağınız hasletlerdir. Rabbinizi razı etmenin vesilesi olan iki şey: kelime-i tevhidi çokça zikretmek ve günahlardan istiğfar etmektir. Diğer iki şey de: Allah’tan cenneti isteme ve cehennemden O’na sığınmadır. Bu ayda bir oruçlu mü’mini doyurana Allah da benim havzımdan ikram eder ve o şahıs cennete girinceye kadar bir daha susuzluk nedir bilmez.”
Görüldüğü üzere Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), Sahabe Efendilerimizi uyarıyor, idrak edecekleri ayın ehemmiyetini onlara hissettiriyor ve çeşitli hasenâta onları teşvik ediyor.

Oruç
 

Ramazan-ı şerif, her şeyden önce bir oruç ayıdır. Oruç, İslam’ın şartlarından biri, cehenneme karşı bir kalkan; oruçlunun ağız kokusu da Allah indinde cennet misklerinden daha ulvidir. 
Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) bu ayda, inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek oruç tutanın günahlarının bağışlanacağı müjdesini verir. Cennetin sekiz kapısından biri olan Reyyân kapısı da sadece oruç tutanlar için açılacak ve onlar girdikten sonra da kapanacaktır. Oruç, mükafatı bizzat Rabbimiz tarafından verilecek olan bir ibadettir. Her ibadetin birden yediyüze kadar karşılığının olduğu ama orucun bunlardan müstesna olup onun karşılığını bizzat Cenab-ı Hakk’ın vereceği de nebevî beyanlarda anlatılan hususlardandır. Bütün bunların yanında orucun da bu neticeleri vermesinin bazı şartları vardır. O, sadece yemeden içmeden kesilip aç ve susuz durmak demek değildirO, dile, göze, kulağa ve sair âzâlara hatta kalbe tutturulabildiği ölçüde kendinden beklenen semereyi verecek ve insan için bir fayda sağlayacaktır. Hadis-i şeriflerdeki ifadesiyle o, yalandan ve bâtıl sayılabilecek şeylerden sakınmaktır.

Teravih
 

Ramazan ayının en önemli hususiyetlerinden birisi de hiç şüphesiz teravihlerdir. Kendi güzelliğiyle o, bizlere ayrı bir sevinç yaşatır ve gecelerimizi nurlarıyla aydınlatır. Camilerimiz onu edâ etme niyetiyle coşan mü’minlerle lebâleb dolup taşar, müezzinlerimiz de nağmeleriyle bu coşkuya eşlik eder. Aralardaki salavât-ı şerife fasılları ise insana ayrı bir neşve tattırır. 


Teravih, Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam)’ın hususi olarak üzerinde durup teşvik ettiği bir ibadettir. O (sallallahu aleyhi ve sellem), “
Bu ayda Cenab-ı Hakk orucu farz kılmıştır, ben de gecelerinde namaz kılmayı sünnet olarak vaz’ediyorum.” buyurur; inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek namazı kılanın da günahlarının mağfiret edileceği müjdesini verir. O (sallallahu aleyhi ve sellem), üç gece sahabe-i kirâm efendilerimize teravihi kıldırmış, dördüncü gece ise farz olur endişesiyle mescide çıkmamıştır. Buna rağmen onu çok nazara vermiş ve herkesin kılmasını arzulamıştır. Teravih neden sonra Hazreti Ömer (radıyallahu anh) Efendimiz tarafından tekrar cemaatle kılınmaya başlanmıştır.

Mukabele
 

Ramazan-ı şerifte yaygın olarak her yerde yapılan diğer bir âdet de mukâbele okumaktır. Bu mübarek ayın bir özelliği de Kur’an ayı olmasıdır. “Ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden
 Kur’ân o ayda indirildi...” ayeti de bunu ifade etmektedir. Ramazan-ı şerifte Cibril aleyhisselam, Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’a gelir, O da Cibril aleyhisselam’a Kuran’ı arz ederdi. Her sene bu ayda bir defa gerçekleşen bu hâdise, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in dâr-ı bekâya irtihal ettiği sene iki defa gerçekleşir. Bu âdet müminler arasında mukâbele olarak yâd edilmektedir. Bu ayda gönüller bir kez daha Kur’an’a yönelir, toplu halde hatimler indirilir. İnsanlar, her harfine binlerce sevabın verileceği Kur’an-ı Kerim’i en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını araştırırlar.

Ku’an-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümler açısından önemli olduğu kadar, kıraat edilmesi açısından da büyük önemi haizdir. Ne yazık ki zamanımızda onun bu iki yönü de ihmale uğramaktadır. 
Kur’an bu gün kendi cemaatini aramaktadır. Gönülden kendisine yönelen, ne dediğini anlayan ve hayatını ona göre yaşayan cemaatini. Onu her ay bir defa hatmetmek bir sınır olarak ifade edilmektedir. Ayda bir kez onu okumayan ona karşı vefalı davranmamış ve onu terketmiş sayılır. Asr-ı saadette o, kendi cemaati tarafından iyi anlaşılmış ve hakiki manada değerine ulaşmıştı. Onu iki-üç günde bir hatmetmek isteyen Ashab-ı Kirama, Efendimiz yol gösteriyor, onlara ayda iki defa veya haftada bir hatim edilebileceğini, üç günden az olanların ise doğru olmadığını söylüyor ve onları sınırlıyordu. Bizler de böyle mübarek zaman dilimlerini değerlendirerek en azından bir defa Kur’an’ı hatmetmeye kendimizi alıştırmalıyız. Bu ay bir başlangıç olarak da değerlendirilebilir. Hiç Kur’an’ı bilmeyenler de öğrenmeye başlayarak bir hayra adım atmış olabilir. 

Son on gün ve Kadir gecesi
 

Kur’an-ı Kerimde hususiyle üzerinde durulan Kadir gecesi, Ramazan-ı şerifin gecelerini süslemeye vesile olan ve bin ayı içinde barındıran bir gecedir. Ramazan ayının özellikle son on gecesi bu kutlu geceyi misafir etme heyecanıyla geçer. Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam) diğer zamanlardan farklı olarak bu günlerde âzamî bir cehd ü gayret gösterir ve kendisini bütünüyle ibadete verirdi. Ailesini de uyandırır onların da ibadetle gecelerini ihya etmelerini isterdi. 


Cebrail (aleyhisselam) tarafından Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam)’a kadir gecesinin son on gün içinde olduğu bildirilmiş, özellikle de tek gecelerine vurgu yapılmıştır. Kadir gecesi her sene farklı günlerde olabildiği için, ona hususi bir gün ayırmaktan ziyade bütün Ramazan ayını değerlendirmek daha akıllıca bir iş olsa gerek. Himmetini daima geniş tutan Ebû Hanife gibi büyük zâtlar onu senenin her günü içinde aramış ve her geceyi kadir diyerek değerlendirmeye çalışmışlardır. Nitekim onun Ramazan ayının başında, on dokuzunda olduğuna dair rivayetler de vardır.
 

Hasılı
 

Ramazan ayı şeytanların zincire vurulduğu, cehennem kapılarının kapandığı ve cennet kapılarının da ardına kadar açıldığı bir aydır. Nebevî beyanlardaki ifadesiyle bir münâdî çıkar ve “
Ey hayır peşinde koşan sen devam et, ey şer peşinde koşan sen de şerden elini çek.” diyerek nidâ eder. Hasenâtın karşılığının bol bol verildiği, seyyiâta karşı da yolların kapandığı bir aydır Ramazan. Bu özelliklerinden dolayı Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam) hayır adına bir rüzgar gibi davranır, estikçe eser ve her şeyini dağıtırdı. Fıtır sadakasının vücûbiyeti ve genelde zekatların bu aya bırakılmasında da bu hikmet olsa gerek.

Ramazan-ı şerifte Ümmet-i Muhammede beş özellik bahşedilmiştir: 

  • Birincisi; Ramazan ayının ilk gecesi Allah (celle celâlühü) kullarına nazar eder. Onun nazar ettiği bir kimse de azaba maruz kalmaz.
  • İkincisi; oruç tutanların ağızlarının kokusu Allah indinde miskten daha üstündür.
  • Üçüncüsü; Ramazanın her gece ve gündüzünde melekler mü’minler için istiğfar ederler.
  • Dördüncüsü; Allah (celle celâlühü) mümin kulları için cennetine hazırlanmasını emreder.
  • Beşincisi de; Cenab-ı Hakk, Ramazan ayının son gecesi bütün inananları bağışlar ve bu, gün boyu çalışıp da günün sonunda ücretini alan işçilere benzetilerek anlatılır.

Bu kadar faziletin olduğu bir aydan istifade edemeyecekler de anlatılır hadis-i şeriflerde. Bunlar “yazıklar olsun” sözüyle dile getirilir. Onlar hakkında Cibril (aleyhisselam)’ın “Allah onların burunlarını sürtsün, onları rezil rüsvay etsin” duasına Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’ın “amin” sözü eşlik eder. Bunlar her şeyden önce böyle bir rahmet ayına karşı tamamen duyarsız kalmış, gözlerini, gönüllerini kapamış insanlardır. Sonra da anne-babasına eziyet eden, içki mübtelası, yakınlarını görüp gözetmeyen ve dostlarına karşı devamlı hır gür çıkaran, kin güden insanlardır.

Bu kutlu günlerde bize düşen de kendimizi bir kere daha gözden geçirip rahmetin sağanak sağanak yağdığı bu kutlu zaman dilimini en verimli şekilde geçirmektir. Rabbim âzamî şekilde istifadeyi nasib etsin.
 
ABDULLAH KADİROĞLU
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol